GÜLHAN ÇİÇEK


HÜZNÜN KALEMİNDEN


Bir bardak çayını alıp bir seyre daldı kadın gökyüzü penceresinden …

Yudumladı acıyı,  yudumladı hüznü, kederi yudumladı .

Bir çırpıda yutmak istedi hepsini…

Ama acı bu ya; yaktı boğazını, yaktı sinesini yaktı göğüs kafesini.

Belki de acele etmese, biraz soluklansa, mola verse hayata karşı belki de bitecekti.

Ama durmadı, duraklanmadı!

Sonrasında içli bir nefes çekti, kafasını küçük bahçe duvarından arş-ıal  eme uzatarak.

Baktı uzun uzun seyr-i aleme…

Bir damla küçücük bir damla ıslattı yanağını aşağı süzülerek,

Bir yudum daha alarak çayından yutkunmaya çalıştı, boğazına düğüm olmuşlara inat .

Zihninin en derin köşesinden , yüreğinin kıyısına doğru yönelerek sabır çekti, umut istedi, huzur istedi….

Sonra acıyı yuttu, kederi yuttu, hüznü yuttu kalmadı hiçbir şey….

Bir gülümseme geldi yüzüne küçücük bir tebessüm, kahkahalara inat.

Sonra masanın üstündeki cigarasına uzandı eli, tüttürdü bir tane daha yeri göğü inletir misali…

Savurdu dumanını maviye doğru.

Göğüsiyah kapladı, göğü hüzün kapladı, göğü acıkapladı .

Derin bir iç geçirdi , öyle bir derinlikteydi ki yer yarıldı çatlaklara büründü .

Bir hüzne dalmıştı kadın, koca bir sessizliğe…

Öyle bir sessizlikti ki bu kulakları tırmalar misali…

Bir bağırsa kelimeler, toz toprak olacaktı her yer…

O sustu gözlerinin feri sustu.

Sonra bıraktı çayı, cigarayı, maviyi ve sevdiği yeşili…