Dresden nüshasında ki Tepegöz”ü nasıl açıklıyorsunuz? Türk mitolojisinde nasıl bir yere sahiptir?
Tepegöz olağanüstü bir varlıktır, bir ejderha değildir. Belki bir dev olarak tanımlanabilir. Bizim kültürel alanımızın tanımlarını ve terminolojisini kullanarak bunu söylüyorum. Tepegöz; tabiata mütecaviz davranan insanın karşılaşabileceği tehlikenin aslında bir tasavvuru, bir resmidir. Somutlaştırılmış bir göstergesi olarak okunmalıdır. Yani siz çevrenizde ki doğaya, davranılmasını gerektiği şekilde davranmazsanız ondan size gelecek olan tehlikeler devasa boyutta olacaktır. Onunla baş edemezseniz onunla baş edebilmek için ancak onun gibi şartlarda yetişmiş bir başka kahramana ihtiyacınız olacaktır. Ama tabiatla olan doğa ile olan ilişkilerinizde dikkatli olmanızı tavsiye ederim “ şeklinde bir anlatı okuması gerekli olduğunu düşünüyorum. Anlatma da Tepegözü eğitmek isterler ama Tepegözü eğitemezler. Tepegöz sosyal bir varlık olmayı kabul etmez. Çünkü insan dışı bir unsurdur. İnsan ötesi bir varlıktan gelmektedir ve bu varlığından dolayı oyun oynadığı çocukların kulaklarını ve burunlarını yemeğe başlar. Her ne kadar onu terbiye etmek isterlerse de asla kabul etmez ve bir süre sonra Oğuz”un hayvanlarını yemeğe başlar. Çünkü Tepegöz bitmeyen bir iştaha sahiptir. Şimdi burada aslında anlatılmak istenen doğal bir felaketin nasıl geldiği? Nasıl yani? Bir virüsün doğayı tüketmeye doğru gittiğini, doğa ile olan ilişkimizde ki yanlışların nasıl bize olumsuz geri dönüşü olduğu şeklinde bir mesaj var. Günümüzde bunu şöyle özetlemek mümkün. Bir fabrika gerçekten kimyasal atıklarını bir nehire bıraktığında çevrede ki insanların tamamı ondan zarar görüyor. Sizin bitkileriniz solup sararmaya başlıyor. Ağaçlarınız meyve vermemeye hayvanlarınız birden ölmeye kaybolmaya, çocuklarınız kanserle ve yahut da benzer hastalıklarla uğraşmaya başlıyor. Gittikçe bir çevre felaketi yaşamaya başlıyorlar. Aslında Tepegöz bir çevre felaketinin adı başka bir okuyuşla. Yani Türklerin neden doğaya bu kadar düşkün oldukları, böyle bir anlatmanın da neden bir ejderha ve yahut Tepegöz şeklinde ki mit üzerinden bize anlatılmaya çalışıldığı açıklandığı son derece güncel bir okuma. Bununla birlikte çevreci olması gereken bir toplumun; doğaya saygı duyması gerekirken ona tecavüz eden, ona kötü davranan bir tavır sergilediğinde karşılaşabileceği doğal felaketi ve onun sonuçlarının nasıl geri döneceğini yavaş yavaş bizi nasıl yok edeceğini açıklayan bir anlatıdır bu. Ayrıca Basat Tepegöz ile mücadele ederken en zayıf noktasının gözü olduğunu öğrenir. Burada göz motifine özellikle dikkat çekmek gerekirse; göz dünyayı görmek, algılamak, iyiyi ve kötüyü, varlığı ve nesneyi tam olarak yorumlayabilmek için kullanılan bir organımız ama aynı zamanda dünya gözü, kalp gözü olarak bizim tasavvufi çerçeve içerisinde adlandırdığımız bir unsur. Yani gerçek olguları gören gözlerimiz; kalp gözü ile bâtıniyi, görünmeyeni gören bir görme yeteneğine sahip olma durumunu da ifade eder. Göz aydını, gözün görüp gönlün katlanmasından tut da pek çok sözümüz var…
PROF. DR. METİN EKİCİ İLE DEDEM KORKUT SOHBETİMİZİN 4. BÖLÜMÜNDE GÖRÜŞMEK DİLEĞİ İLE.
SEVGİYLE KALIN.