SEMİH


SİNEMA “GİBİ” YAŞAMAK

SİNEMA “GİBİ” YAŞAMAK


Tekrar merhaba sevgili okurlar. Yine sinema ve  ben karşınızdayım. Yani tam olarak karşınızda mıyım onu bilmiyorum ama ben öyle hissediyorum. Filmler hep hayatın içindenmiş gibi gelir insana. Peki tam olarak böyle midir? Yani senaristler gerçekten hayatın içinden mi alıyorlar hikâyeleri? Bana kalırsa tam olarak öyle değil. Çünkü her film içinde yaşanmak istenen bir dünya  barındırır. Asla tam mânâsı ile hayatı yansıtamaz. Her izlediğiniz film için geçerlidir bu. Hayatınızda bir olay yaşadığınızı ve bir filmde de böyle bir senaryo geçtiğini düşünün. Tamamıyla ya da hadi biraz daha düşürelim ihtimali; biraz da olsa benzerlik gösterir mi? Verdiğim örnek biraz ekstrem gibi durabilir, haklısınız. Ama bir düşünün, filmlerdeki aşklar, filmlerdeki ölümler, filmlerdeki düğünler, filmlerdeki cenazeler vb. tüm bu anlar ve olaylar hiçbir zaman yaşadığımız gibi olmaz. Realist bir düşünce yapısıyla çekilmiş filmlerde bile aynıdır bu durum. Asla bir kapıyı öyle kapatmazsınız. Asla birini öyle dövmezsiniz. Ya da ne bileyim asla öyle yürümezsiniz. Bazı filmlerde, ince bir çizgiyle yaklaşılsa bile hayata tam anlamıyla “gerçek bir hayat” yansıtılamıyor. Çünkü onun gibi yapılmaya çalışılıyor, hayat gibi. Burada üzerinde durmamız gereken kısım “gibi” olmalı. Çünkü bir şey herhangi başka bir şey “gibi” yapılmaya çalışılırsa asla tam olarak o  anlamı kazanamaz. Bu biraz da izleyicilere umut satmak gibi olabiliyor çoğu zaman. Çünkü var olamayacak bir hayatın var olabilme olasılığını sunmak demek bu. Kimi zaman bu durum insanı hayal kırıklığına uğratabilir. Aylarca, mutlu sonla biten romantik filmler izlemiş bir kişi, yaşadığı bir ilişki deneyiminde beklediğini alamayabilir. İzlediği şeylerden apayrı bir durumda kalabilir. Benzer bir durumla karşılaşsa bile farklı sonla bitebilir. Hep olasılık çemberinde kalan durum bize bazı şeyler anlatıyor aslında. Senaristler, koskoca bir sonlar ve ihtimaller kasesinden ufak şeyler seçip yaşamın içindenmiş gibi hikâyeler yaratıyor ve izleyiciye sunuyor. Her hâlükarda dumur yaratacak bu durum bir bakıma da sinemanın gücünü gösteriyor. Her ne kadar umursamaz ve gerçekçi bir insan olsanız da herhangi bir film sizi de etkisi altına alıp sürükleyebilir. Ve bu bahsettiğim “umut satıcılığının” bir müşterisi olursunuz. Sinemanın bu kadar büyük bir gücü varken kişinin kendini geliştirmek açısından kullanılmaması da üzücü. Evet tam olarak hayatı yansıtamaz dedim doğru ancak kişilere gereken tempoyu sağlayabilir. Kişilerin gelişiminde büyük rol oynayabilir. Etkisi göz önünde bulundurulduğunda gerçeklikle arasındaki ince çizgiye biraz da olsa efektif tohumlar serpilirse gelişim ve iyi yönde değişim kaçınılmaz olacaktır. Bir önceki yazımda da dediğim gibi çoğu duygu ve hissi deneyimleme şansı sunar. Bu bakımdan çoğu olayı size tecrübe ettirip hayata hazırlayabilir. Sonuç çoğu zaman beklediğimiz gibi olmaz. Ancak denemekte her zaman fayda vardır.  Sinema tam mânâsıyla yaşam değildir. Ama neden bir film gibi yaşamayalım? Güç elimizde, filmler birer araç. Bunu unutmayın.